Bu topraklarda bir ses vardı; gür, berrak ve tertemiz… Kelimeleri birer emanet gibi taşıyan, Türkçeyi namus bilen bir ses… O ses artık yok. Susturuldu belki değil; ama gidişiyle ardında tarifsiz bir boşluk bıraktı. Yavuz Bülent Bakiler, sadece kitaplar ve şiirler bırakmadı; binlerce gönülde silinmez bir iz bıraktı.
Ama ne hazin ki, daha mezarına konmadan, ardında söylenen sözler yüreğimizi dağlıyor. Birileri onu “FETÖ’cü” olmakla suçladı, bir başkaları “Atatürk düşmanı” diyerek öfkesini kusuyor. Öyle hoyratça konuşanlar vardı ki: “İyi ki geberdi, ateşi bol olsun.”
Sahi, bu mudur bizim ahlakımız? Bu mudur inancımızın öğrettiği erdem? Nerede kaldı Anadolu’nun derin terbiyesi, o asalet ve irfan? Nerede kaldı: “Ölülerinizin arkasından kötü konuşmayın; çünkü geride kalan dirileri incitirsiniz”?
Yavuz Bülent Bakiler’i bilenler iyi bilir: O, ne bir cemaatin adamıydı ne de Atatürk düşmanıydı. O, Türkçenin sevdalısıydı. Türk milliyetçiliğini kavgayla değil, şiirle, fikirle, yazıyla savundu. Onun tek öfkesi vardı: “Bu millet okumuyor, okumuyor, okumuyor.”
Yıllar önce “Üsküp” şiirinde dile getirdiği yakarışı hâlâ kulaklarımızda çınlar:
“Bizi bir gün bırakıp gitmesin Türkçemiz,
Yitip gitmesin…”
O, dilimize olan sevgisini sadece kelimelerde bırakmadı; her satırında Anadolu’nun ruhunu taşıdı. “Dilin gücüyle millet yükselir” derdi hep. Ve bilirdi ki, bir milletin kalbi, onun dilinde atar.
Onun şiirlerinden bir dizesi daha:
“Bir kelimeyi öldürürsen bir insanı öldürürsün,
Bir şiiri yaşatırsan bir milleti yaşatırsın.”
Ve yine bir başka şiirinde yakarmış:
“Okunmazsa kitaplar, susarsa kelimeler,
Bu millet ne yapar, ne eder, ne olur?”
Bugün kimi dinciler küfürlü sözlerle, kimi Atatürkçüler nefret dolu ithamlarla onun hatırasını lekelemeye çalışıyor. Ama şunu unutuyorlar: Bakiler, bu milletin kültürünü, dilini ve irfanını canı gibi seven bir adamdı. Onun yanında ideoloji yoktu; insanlık, fikir ve edebiyat vardı.
Biz onu nasıl bilirdik? Adam gibi adam bilirdik. Vatanını, milletini, bayrağını seven bir dava adamı bilirdik. Eğilip bükülmeyen, makam için kalemini satmayan bir yürek bilirdik. Onun sözleriyle, onun duruşuyla büyüdük:
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın,
Şiiri sev ki millet ölmesin.”
Bir başka şiirinde şöyle haykırır:
“Bu millet okumuyor, yazmıyor, unutuveriyor
Oysa kelimelerimiz ölümsüzdür,
Satırlarda yankılanır atalarımızın sesi.”
Ve bugün biz hâlâ aynı soruyu soruyoruz: Bu millet neden okumuyor? Neden değerini bilmiyor, sözünü dinlemiyor?
Bakiler’in mirası sadece kitaplarında değil; dilimize, milletimize, fikirlerimize duyduğu aşkta, duruşunda, cesaretindedir. Biz, onun ardından hakaret etmeye değil, onun bıraktığı izleri takip etmeye borçluyuz.
Allah’ın huzuruna gitti şimdi. Orada bizim sözlerimiz değil, niyetleri ve amelleri konuşacak. Rabbim, onun hesabını kolay eylesin, rahmetiyle muamele etsin.
Türkçenin sevdalısı, fikirlerin ve şiirin yoldaşı Yavuz Bülent Bakiler… Seni unutmayacağız. Sözcüklerimizi kirletmeden, dize dize senin mirasını yaşatacağız. Çünkü sen sadece bir yazar değildin; bir milleti uyandıran bir ses, bir gönül öğretmeniydin.
“Bırakmasın kimse Türkçeyi,
Yitip gitmesin dize dize sevdamız.”
İbrahim Kucuker