Filistin… Bir taşın altından fısıldayan çaresizlik, yıkılmış evlerin harabelerinde yankılanan sessiz çığlık. Açlık, yetim kalan bakışlarda gözyaşıyla buluşur; çocukların elleri, ekmek umuduyla semaya uzanır. Her bakış, bir soruyu fısıldar: Allah’a kulluk, insanlığa hizmetle nasıl birleşir? Hac ve umre, bu çığlığın ortasında hangi anlamı taşır?
Hz. Peygamber’in, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi (Müslim, Îmân, 74), sadece bir öğüt değil; vicdanın derinliklerinde yankılanan bir sorumluluk çağrısıdır. Filistin’de yaşananlar, ibadet ile ahlâkî sorumluluk arasında yeniden bir köprü kurmayı zorunlu kılıyor.
Haccın Farziyeti ve Ruhunun Derinliği
Kur’ân-ı Kerîm, “Yoluna gücü yetenlerin Beytullah’ı haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” (Âl-i İmrân, 3/97) buyurur. Fakat “istiṭâ‘a” – güce yetmek – sadece cebimizdeki altınla ölçülmez. Can güvenliği, yol emniyeti ve toplumsal sorumluluk da bu gücün ayrılmaz parçalarıdır.
İmam Mâlik, bu gücü sadece maddî imkânla değil, vicdanın huzuruyla da ölçer (el-Muvaṭṭa’, “Hac”, 5). İmam Ebû Hanîfe, haccın farz olabilmesi için yol güvenliğini ve zarurî ihtiyaçların teminini şart koşar (Serahsî, el-Mebsût, IV, 152).
Filistin’deki zulüm ve çaresizlik karşısında, imkânı olan bir Müslümanın farz haccın ötesinde bir yükümlülüğü vardır: Mazlumun yanında olmak, açın elinden tutmak, evsiz kalana umut olmak (Nevevî, el-Mecmû‘, VII, 80). Haccın özü, sadece Mekke’ye adım atmak değil; yüreğin Filistin’le, dünyadaki her mazlumla attığı bir adımdır.
Nafile İbadetler ve İnsanlığın Önceliği
Hz. Peygamber, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır” buyurmuştur (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, VI, 118). Bu söz, ibadetin sadece bireysel bir ritüel olmadığını; topluma dokunan etkisiyle de ölçülmesi gerektiğini hatırlatır.
İmam Şâfiî, nafile ibadetler ile farz-ı kifâye sorumlulukları çakıştığında, toplumsal görevin öncelikli olduğunu ifade eder (Nevevî, el-Mecmû‘, VII, 80). İmam Ahmed b. Hanbel ise, “Bir kimsenin komşusu açken nafile hac veya umreye gitmesi uygun değildir; o malı ihtiyaç sahibine vermesi daha faziletlidir” der (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 233).
Filistin’e yardım etmek, nafile hac ve umreden çok daha faziletli bir ibadettir (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, II, 563). Her uzatılan yardım eli, bir dua kadar kutsaldır; her kurtarılan hayat, bir nafile ibadetin ruhani karşılığıdır.
Bir edebiyat örneğiyle söylemek gerekirse, tıpkı Victor Hugo’nun “Bir çocuğu kurtarmak, tüm insanlığı kurtarmak gibidir” sözündeki gibi, mazluma uzanan el tüm ümmeti onurlandırır.
Filistin’in Sessiz Çığlığı
Filistin’de açlık, yoksulluk ve zulümle boğuşan insanlar vardır. Kur’ân, “Müminler ancak kardeştir” (Hucurât, 49/10) diyerek, bu kardeşliğin hem maddî hem manevî dayanışmayı gerektirdiğini hatırlatır.
Ümmetin görevi açıktır: Kardeşinin yarasına merhem olmak, evsiz kalanın kapısını açmak, umutsuzluğa direniş aşılamak. İslam’da “zarûrat” hâlinde bazı ibadetlerin ertelenmesi caizdir (Karâfî, el-Furûk, II, 28). İmam Mâverdî ve İbn Âbidîn, toplumsal felaket anlarında ümmetin mali gücünün öncelikle mazlumların korunması için kullanılabileceğini belirtirler (Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, 176; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, II, 563).
Servetimizi lüks hac ve umre turlarına harcamak yerine, Filistin’in imarı ve insanî yardıma yönlendirmek, hem fıkhî hem ahlâkî bir vecibedir. Albert Camus’nün dediği gibi: “Gerçek yardımlaşma, başkasının acısını kendi acın gibi hissetmektir.” Her yardım eli, bir ibadet kadar değerlidir; her kurtarılan hayat, bir dua kadar kıymetlidir.
Sonuç: Allah’a Yürüyüş ve İnsanlığa Dokunuş
İslam’da ibadetler, sadece şekil değil; adaletin, merhametin ve insanlığın ritüelidir. Farz haccı yerine getirmemiş bir Müslümanın imkânı varsa elbette hac ibadetini yapması gerekir. Ancak, Filistin’de çocuklar açlıktan ölürken, evler yıkılırken, Müslümanların nafile hac ve umre turlarına servet harcamaları, dinin maksadına (makâsıdü’ş-şeri‘a) aykırıdır.
Günümüz Müslümanları için en öncelikli görev, Filistin’in yeniden imarı ve mazlumların korunmasıdır. Zira İslam’ın özü, Allah’a kulluk ile insana hizmet etmeyi bir bütün hâlinde ele alır (Maûn, 107/1–7). Allah’a yürüyüş ile insana dokunuş, aynı yolun iki yüzüdür; biri kalbin, diğeri vicdanın yoludur.
Tıpkı Nazım Hikmet’in dizelerinde olduğu gibi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” – yaşamak, yalnız Allah’a değil, insana da dokunmak demektir.



10 Kasım Mevlit Hizmetleri A.Ş.
Köşe Yazısı / Zorda Sıvışanlar
Köşe Yazısı / Çok Şaşırıyorlar
Köşe Yazısı / Esnaflar
Köşe Yazısı / Öfke
