‘’ Güvenme karaktersizin vefasına, bugün över, yarın söver’’
İnsanın fıtrat üzere yaratılmış, verilmesi gerekenler verilmiş, gerisini tamamlamak kendisine has kılınmış, akli melekelerini kullanmak suretiyle hayatın döngüsü içerisinde doğru çizilen istikamette gitmesi arzu edilmiştir. Dileyen istediği yolda seyahat edebilir bunda bir zorlama asla söz konusu değildir. İnsanlar inançlarında hür bırakılmışlar ancak secere kısmında seçme hakkı verilmemiştir.
İnsan değişir mi?
Elbette değişir, şayet içi boşsa o boşluğu birileri doldurur ve muazzam militan olabilir, ancak sağlam kafa yapısına haiz olanlar asla sapık fikirlere ve yanlış yollara sapmazlar, inançlarında samimi, fikirlerinde temel esası olmayanlar sahte güneşlere aldanırlar. Bu yolda menfaat, kibir, ben olma duygusu, makam fikirlerin değişmesinde etken olan unsurlardır, bu konuda herkes aynı düşüncede değildir, kötü fikirler zayıf olan halkalarında hayat bulur. Kişilik bozukluğu nükseden kimseler toplumun her kesiminde kendi varlıklarını gösterme gayretindedirler, bu yolda da gayret sarf ederler ama zirveye varsa dahi tatmin olamadıkları için başka yerlerde kendilerini ifade etmeye çalışırlar, zira nefisleri doymaz daha, daha fazla isterler.
İnsanın hal ve hareketleri onların hangi düşünceye ve fikre haiz olduğunu anlatmaktadır, geçenlerde eski dostlarla bir araya geldik sohbet ettik ancak üzüldüğüm nokta dün bıraktığımız yerde değiller sanki geçmişe bir sünger çekmişler, silip gitmişler işte insanı en çok yaralayan da bu, hatıraları, dostlukları ülküdaşlıkları bir çırpıda silmek ve tam aksi istikamette seyretmek ne çok hazin bir durum. Geçmişte sovyetlerin sistemine karşı çıkanların bugün o sistemde ezilen insanları unutup şimdi o düzeni savunmaları anlaşılır gibi değil.
Efendim ülkemizde kolhoz sistemi tarımda mutlaka hayata geçirilmelidir. Peki nedir ne değildir hiç araştırıldı mı bu konu ile ilgili olarak elbette bilim insanları, araştırmacılar tespitlerini kamuoyu ile paylaştılar mesele bizlerin ne kadar bu konulara vakıf olduğumuz gerisi teferruat.
Ne demişler;
‘’Kolhoz Rusça’ da ( kollektivnoye hozoystvo kısalma) bir kavram olup kollektif çiftlik demektir. 1920 yıllarda ilk örneklerini gördüğümüz kolhoz sistemi, Stalin’in en önemli ve en kapsamlı politikası 1930’ ların sonlarına doğru başta Türk dünyası olmak üzere tüm Sovyet coğrafyasına yayılmıştır. Kollektif çiftlikler, Sovyet hükümetinin halkın topraklarına el koyarak devletleştirdiği büyük tarım alanlarıdır. Yeni büyük sistemde özel mülküyet büyük oranda sona ermiş, milli kimlikler daha hızlı asimilasyona uğramış ve Ruslaştırmanın önündeki engeller neredeyse tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Kolhoz sistemi, yüz yıllardır Türkler üzerinde uyguladığı politikalar içinde bizce son ve ölümcül darbenin adıdır. Kolhozlar sayesinde, Sovyet hükümeti ve Komünist Parti istediği her şeye kolayca ve büyük orada ulaşma imkanı bulmuştur.’’
Bu konuda Cengiz Dağcı ve Cengiz Aymatov’un romanlarında daha net bilgilere sahip olabiliriz. Bu değerlendirmeler ışığında analiz yapıldığı vakit insan hak ve hürriyetlerinin gasp edildiği gerçeği daha net ortaya çıkmaktadır.
Dün tam tersini söylem olarak kendilerine düstur edinenlerin şimdi diktatörlüğe özenmeleri doğrusu akıl tutulmasıdır. Malum geçmişte (1980 öncesi) bir takım basın üzerimizde baskı kurarak algı yaratıp gönüldaşlarımızın şehit edilmelerine sebep olmuşlardır, dün ne ise bugünde aynı güruh sahnede onların değişmeyeceği bir hakikat olmasına rağmen fiziken bizde gözükenlerin evrimleştiklerini görmek ve onların yayın organlarına ilgi ve alaka göstermeleri akıl tutulmasından başka bir şey değildir. İnanç ve fikirlerimiz asla devri musabık değildir, dün nerede isek bugün aynı yerdeyiz biraz daha güncel ve yol kat etmiş olarak yürüyoruz, bunda zerre geri adım atılmamıştır, peki evrimleşenler ne istiyor?
Boy boy ekranlara çıkarak alet oluyorlar da kimi etkilediniz bay bayı fikir teatisindenmi dönderdiniz de biz mi bilmiyoruz?
Ah biz, bize karşı olanlarla değil içimizden çıkan hainlerle boğuşuyoruz, velhasıl arkadan vuruluyoruz, hiç ak ile kara, kurt ile çakal bir olur mu bunu hangi akıl kabul eder. Yıllarca bana husumet beslemiş namlularını bize döndermiş olanların beyinlerine hükmetmek o kadar basit mi?
Elbette insan olalım bir olalım, iri olalım ama düşmanlığı, vatana ihaneti, devleti suçlamayı, teröristi desteklemeyi bırakıp Türk devletini menfaatleri istikametinde çalışılırsa o vakit bir ve beraber oluruz aksi asla mümkün değildir, biz ne diyoruz teröriste ,terörist diyemeyenler onlara şeref madalyası takanları asla tasvip etmemiz mümkün değildir.
Ülkücü kuruluşlar aleyhinde haber yapan basının camiamızda okunması söz konusu dahi olamaz, zaten okuyan, alan artık o fikirleri tasvip ediyor demektir, o meyanda söylem geliştirmekteler, velhasıl evrime inanmayız ama maalesef evrimleşmişler.
Her ne surette olursa olsun asla davamıza sırtımızı dönemeyiz, bizler kişilere değil fikrin hükümranlığına tabiyiz, zira insanlar fanidir, baki olan fikirlerin oluşturduğu milli kavramdır. Fikirlerinde sapma meydana gelenler erozyana uğramış karşı cenahta kendilerine yer arayanlardır.
‘’ Belki aslan ve kaplan, kurttan daha güçlüdür. Fakat hiç bir kurt sirkte soytarılık yapmaz’’