‘’ Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin’’ ( Kalem suresi 4)
Davranışlarımız, hareketlerimiz, diyaloğumuz, insanlarla olan iletişimimiz, hayatımızın gelecek temelleri aslında güzel ahlaktan geçmektedir. Bizler bu hususta vazifelendirilmiş akıllı yaratıklarız, başarabilenler mükafatlarını, oyun dışı kalanlar elbette gereken cezayı alacaklardır. Hepsi insan olmanın gereği olduğu için temeli sevgi ve saygıya dayanan bir hayat tarzıdır, neme lazımcı değil, dertle, dertlenen, acıyı paylaşan velhasıl insanı kamil olmaktır.
İlk başlangıç yeri tabiiki ailedir, aslında millet oluşumuzun temelide budur. İyi bir anne, baba faziletli, liyakatli adil, hak ve hakikati devamlı surette koruyan ve kollayan olursa, o aile içerisinden asla hain veya topluma aykırı hareket eden nesiller yetişmez, devamlı surette insanı kamil olmayı gözetir. Çevresi ile olan iletişimi güçlü tutan bağ aslında güzel ahlaktır. Millet olma vasıflarından birisidir, bu bizimle temasa geçen iletişim kuran milletlerin gıpta ile baktığı bir husustur. Birbirimizle olan toplumsal bağımız, sosyal ilişkilerimiz ve hayat tarzımız devamlı surette göze çarpmaktadır. Son yıllarda bu özelliğimiz sanki birileri tarafından törpülenmekte, zayıflatılmak istenmekte. Dünü akıl süzgecimizden geçirelim düzgün analiz yapalım neler vardı, hangisini yitirdik, komşuluk, akraba, iş, okul, askerlik vs. İlişkileri asla unutulmazdı ve o dostluklarda menfaat yok sadece manen saygı ve sevgi zuhur ediyordu. Ahlaki değerlerimizin yozlaşması millet olma vasfımızı elbette etkilemektedir, aslında batınında tam istediği budur, ne zaman bizim duygusallık özelliğimizi çözdüler o vakit bilincimizi yitirdik. Eskiden bir komşunun işi olduğu zaman eşya veya herhangi bir şey taşınacağı vakit asla paralı adam tutulmazdı el birliği ile komşular yardımcı olurdu, ne zamanki maddiyat maneviyatın önüne geçti işte o vakit kaybettiğimiz gün. Eğitimdeki bu yozlaşma, din adamlarında ki feraset yok olunca yığınlar halinde bir toplum olduk, cahiller kendini alim sanmakta, her konuya ahkam kesmekte, ana, baba, ata artık elinin tersiyle itilmekte velhasıl Avrupayi bir yaşama doğru yürümekteyiz. Bir yabancı ilim adamı 1800 lü yıllarda İstanbul’a gezmeye gelir.
Bir sabah erkenden Sirkeci’de ki otelinden çıkar, aheste, aheste Eminönü’nden Karaköy’e doğru yürür, gördüğü manzara onu çok şaşırtır, etkiler ve Türk milletinin ne kadar yüksek seciyeye sahip olduğunu anlatır, Emimönü’nde ki fırıncılar ilk önce sokak köpeklerinin karnını doyurur, sonra müşteriye bakarlar, ne gariptir bu bölgede olan köpekler kimseye saldırmaz, karşıya geçince oradaki köpekler saldırır, yaptığı gözlemlerde Karaköy’de bulunan gayri müslümlerin köpeklerin karınlarını doyurmadıklarına şahit olur. Aradaki bu farkı izah eder, işte en büyük hasletlerimizden birisi, biz ne vakit benliğimizi törpüleyip manadan maddeye geçtik, benliğimizi milli kimliğimizi kaybettik. Zaman geçmeden bu haletlerimizi tekrar tesis edip yürürlüğe koymalıyız, tarihin bize yüklediği sorumluluk bilinci ile eğitimde, yaşamımızda, ibadet hanelerimizde uygulamak ve uygulatmak zorundayız, bunun fakında olarak herkes üzerine düşeni yapmak zorunda. Tarihin derinliklerinde bu milletin nasıl imparatorluklar kurduklarını analiz edip ders çıkartmalıyız. Atalarımız batıya sefer düzenlemeden önce oralara adaleti tesis edecek erenleri göndererek ahalinin ordunun seferin de çiçeklerle karşılanmasını temin etmişlerdir. Süleymaniye caminin yapımı esnasında tebdili kıyafet eden padişah bir ustanın iskele üzerinde taş elinde inip çıktığını ancak taşı bırakmadığını görür yanına gider sorar,
Neden o taşı bırakmazsın?
efendim ben dün memleketten geldim, sabah kalktığımda ihtilam olduğumu gördüm, gusül abdesti almam gerektiğini anladım, o yüzden taşı bırakamıyorum,
İnşaat durdurlur derhal hamam yapılır.
Bu ahlak milletin ne kadar büyük ve yüksek ferasete haiz olduğunun delilidir. Bugün atalarımızın bize miras olarak bıraktığı eserlere bakalım hali hazırda dimdik ayakta. Ölçüde, tartıda, metrede, çarşıda pazarda çalmadan eksiksiz tam işlerimizi görürsek devletimizi ve milletimizi ilelebet payidar ederiz, ancak adaleti tesis edemezsek güzel ahlakı tamamlayamayız.
Devletin görevlendirdiği yetkililerin vazifelerini milli ahlak ve kültür üzerine inşaa etmesi gerekiyor, zayıflatılan bu hasletlerimizi yeniden tesis etmeli ve bunu yaparken maddeyi bir tarafa bırakarak, manada odaklanmalıdır. Kaybettiğimiz vasıflarımızı tekrar kazanmamız milli kimliğimizin korunması için elzemdir.
Geldiğimiz bu noktada eksiklerimizin hayli fazla olduğu dikkatimizi celp etmektedir, depremde yıkılan binalar nedenli eksik malzeme ile inşaa edildiği ve fahiş fiyata satıldığı gözümüzün önünde. Sadece insan olarak şu soruyu kendimize soralım ‘’ paramı değerli, insan hayatımı’’ ikincisini seçen zaten insanlık aleminden çıkmış şeytanlaşmış demektir.
‘’ Su, buzu erittiği gibi güzel ahlakta günahları eritir ( eritir yok eder); sirke balı bozduğu gibi kötü ahlak ameli bozar’’ (Taberani el-mu’ cemu’l-Evsat, No; 854)
Berat kandiliniz kutlu olsun.