‘’ Gür ırmaklar kendileri ile birlikte birçok çakıl ve çalı çırpıyı da sürükler. Güçlü ruhlarda birçok aptal ve mankafayı’’ ( F. Nietzsche)
Karşımızdaki insanların hal, hareket ve tavırlarına bakarak dostluk, arkadaşlık, sır paylaşımı, yanında güvende olmak, sırtını dönmek. Emin, yoldaşlık yaren, rahat hissetmektir. Böyle insanlarla, toplulukla veya devletlerle ilişkilerin üst düzeyde sağlam temellerle dostluğun pekişmesi yarınlara birlikte atılım yapmak, destekleyerek güç birliği oluşturmak.
Son günlerde Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi, Esat’la iletişim kurulması söz konusu, evet bu aslında normal bir durum, fakat bunun getirisi ve götürüsü iyi hesap edilmeli, geçmişte yaşanılan, ülkemize karşı beslenen kinin, düşmanlığın zuhur etmeyeceğini kim garanti edecek?
Ülkemizde tabiki sığınmacı istemiyoruz, bu bizim demografik yapımızı da bozma gayretini göstermektedir, dış güçlerin ülkemiz üzerinde yaratmak istedikleri böl, parçala, yut planının bir parçası, her ne kadar buna karşı önlem alsak da, kalıcı olmasalar da ekonomik yönden büyük sıkıntılar yaşatmakta, elbette batı bir noktada maddi destek sağlıyor ama yapılacak antlaşmaların geçerliliği nasıl sağlanacak?
Geçmişte yaşadıklarımız bir daha tekerrür ederse ne olacak?
Dün olduğu gibi yine beka vadisinde teröristlere eğitim verecekler mi?
Esat ne kadar güvenilir, sözünün erimi?
Yarın yine aynı haltı işlerse, onca emek boşa gitmez mi?
Onun ve babasının en büyük hayali Hatay ve su değilmiydi ?
Ne vakit bu sevdadan vazgeçti, onun ağ babaları yapılan antlaşmalara garentör olacaklar mı?
Beyin jimnastiği yaptığımız vakit aklımıza bir sürü soru gelecek, elbet devlet erkanı bunları düşünecek, biz sadece toplumun Suriye’ye hangi gözle baktığını izah ediyoruz. Yıllarca bize hasmani tavırlarla baktılar, elbette halk ile yönetim arasında büyük düşünce farklılığı var, bu hissedilir derece aşikar, kukla olduğu da bir o kadar gerçek, peki biz bu zevatla muhatap olsak ne çıkar, mesele dümeni tutanla asıl antlaşmayı sağlamak.
Göçmen politikası yıllardır ülkemiz üzerinde oynanan bir oyun, geçmişe döndüğümüz vakit tarihin tozlu sayfalarında göçlerin yapıldığı yazılıdır, nereden nasıl gelindiği vesikalarla sabit, ancak bu dalgalanmanın bir takım emperyalistlerin gizli emellerinin gerçekleşmesi yönündeki hamleleridir, elbette bizler müşvik, vicdan sahibi, merhametli milletiz, bizim bu hassasiyetimizi kötü emellerine alet eden batı ülkemizin yerleşik yapısını bozmak, ekonomik sıkıntıların yaşanmasını arzu etmekteler.
Bu gayeyle çevremizdeki komşu ülkelerde çanak tutmaktadır zayıf düşmemizi bu sayede kopacak parçalardan pay almayı ummaktadırlar. Beyinleri küçük, aklı gıtlar ülkemizin uyuduğunu zannetmektedirler, işte bu yüzden kukla Esat ile yapılacak görüşmelerde mutlaka girdiğimiz toprakların, halkın yaşam kalitesi, ülkemizin güvenliği en başta taleplerimiz olmalıdır. Bitmiş ve parçalara ayrışmış, birliği olmayan ülkede böyle soğan antlaşması yapılırsa o çillenir ve ileride yine sorun çıkartırlar.
‘’ 1916 yılında yapılan Skes Pikot antlaşması önce İngilizlerin hakimiyetine verilmesi tasarlanan Suriye, savaştan sonra yapılan antlaşma gereği Fransa’ya bırakılmış, Fransa milletler cemiyeti döneminde Suriye’de bir manda rejimi tesis etmiştir’’ manda devleti sonra çeşitli devletçiklere bölünmüş, Şam devleti, alevi devleti, dürzi devleti, Halep devleti, Hatay Cumhuriyeti, Lübnan devleti son ikisi hariç diğerleri tek bir çatı altında toplanmıştır, ancak yine de zaman zaman aralarında itiş kakışlar hasıl olmuştur.
1980 li yıllarda yeniden diyaloğ kurulmuş ancak o zamanki Türkiye cumhuriyeti hükümetinin beklentilerine cevap verememiş hasmane tutum sergilenmeye devam edilmiştir. Tarihsel seyre bakıldığında Türkiye Suriye ilişkileri Hatay meselesi ve su sorunu, PKK’ ya verilen destek, beka vadisindeki terör kampları 1998 e dek sürtüşmelerle geçmiştir. Hali hazırda Suriye kafasında oluşan sorunu çözememiş bunu terör örgütü ile çözmeye kalkmış ancak baskılar neticesinde terörist başını sınır dışı etmekte bulmuştur.
Güncel olarak ilişkilerin yeniden düzeltilmesi çabaları malum vardır, ancak bunlara ne derece güvenerek masaya oturacağız , burası muamma, kendi içerisinde parçalara ayrışmış topraklarının tamamını kontrol altında tutamayan başkalarının hegomanyasında kişiliğini kaybetmiş bir kukla ile nasıl bir antlaşma yapılacak?
Komşularımızla barış içinde yaşayalım, bu bizim en büyük temennimiz, fakat arkamızı döner dönmez alavere, dalavere yapanlarla nasıl bir uzlaşma olacak. Her şeyden önce kendi halkının güvenliğini temin edemeyen acz içindeki birinin kendine faydası yok ki insanlığa olsun. Devlet ciddiyetini kaybetmiş, bir başkasının destek ve himayesinde olan kimseden bize hayır gelmez, onu tutan elle konuşmak daha yeg olacaktır.
Geçmişte yaşanılanlar bizlere ders niteliğindedir, bu vesile ile dikkatli olmak zorundayız, hani atalarımız ne demiş ‘’ sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer’’ şu an aynı durumdayız. Yukarıdaki örnekler bize istikamet çizecek kiminle masaya oturmamız gerektiğinin
İstikametini aşikar edecektir. Maşalar işi bitince kömürlüğe, bir daha ki sefere kadar kullanılmak üzere kaldırılır.
‘’ Ben geçmişimi dürdüm büktüm çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir’’
ALLAH’A EMANET OLUNUZ
Namık GEDİK