‘’ Unutma, insanların çıkarı değiştiğinde zihniyetleri ve davranışları çabuk değişir’’ (Arthur Schopenhauer)
Yıllarca yanına topladığı sahte diplomalı sözde personelle ameliyatlar yaptılar, ancak hangi hasta ameliyat masasına yattıysa hiç birisi bir daha ayağa kalkamadı, bu kadar zaiyata rağmen ne hikmettir bu ekip ısrarla vatandaşın canını yakmaya devam ediyor, bilmeyenleri etrafına toplayarak yaptıkları işe inandırmışlar ve nihayet son yaptıkları ameliyatta toplum tarafından yeter artık milletin canını yakmanıza müsaade etmiyoruz 14 ve 28 Mayıs’ta dur dediler.
Masaya yatırdıkları koca çınarın bir neşterle müdahale edeceklerini sanan zavallılar ve avanesi kökün ne derece sağlam olduğunu ne ayaza, nede balta darbesiyle yıkılmayacağını denedikleri tüm senaryolarla anlayamadılar. Yıllarca uğraşmalarına rağmen çilelerle, şehitleri ile dimdik ayakta duran 54 yıllık mazisi olan dalları göğü sarmış, kökü Asya’dan Avrupa’ya uzanmış ilhamını 5000 yıllık tarihinden alan dürüstlüğün, ahlakın, yiğitliğin, mertliğin harman olduğu hareketi şimdiye kadar yıkabilecek güç çıkmadı. Her türlü oyuna ve piyonlara rağmen dimdik ayakta durmaktadır.
İlk işleri içeriden devşirdikleri artıklarla sonuç almak istediler, kafi gelmedi türlü iftiralarla algı yaratma gayretine girdiler olmadı, ekranlara eskimiş urbaları çıkarttılar, bilmem hangi pazarlıkla huzura çıktılar, değeri kaç dolar onu da siz hesaplayın. Kökten kopan dal ve yapraklar hangi rüzgarın esintisi ile ne yana savrulur oda muamma, ya kuruyacaklar biri gazel olacak, diğeri bir ocağın ateşini harlayacak.
Gezginin bir gayesi vardır çizdiği hedefe ulaşmak o istikamette ilerlemek yeni şeyler öğrenmek, bunlarınkisi her gördükleri sirkte cambazlık yamak. Şahsiyeti ve ehliyetini yitirmiş zavallılar gittikleri yerleri de kuruttular, hiç bir katkısı olmadı. Senaryoyu yazan bay bay elde ettiği figüranlarla güzel bir sahne yaratacağını sandı ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, eskilere rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı. Böyle bir durumda ne yapardım?
Asla ve kadra devri düşmüş, rot ayarları bozuk, performansı kaybolmuş hurdalara rağbet etmezdim, ne gariptir onlardan medet umuldu nihayetinde sıfır çekildi. Bu konu mankenleri bu denli hizmet karşılığında hiç birisi paye alamadı, oysa kitlesi olmayan artıklar kollarını dahi kıpırdatmadan, tohum saçmadan hasat zamanı karlı çıktılar, emek, sermaye, alınteri yok bedavadan kazandılar. Yedikleri kaba edenler sanırım derslerini aldılar, nasıl, ne şekilde kullanılıp atıldıklarını net gördüler.
Türlü alavere, dalaver ile koltuğa oturanlar nihayetinde ettiklerini bir bir bulmaktalar, yıllar önce yedikleri kaba edenler şimdi aynı akıbete kendileri düştüler, ee ne demiş atalarımız etme bulma dünyası, çalma kapıyı, çalarlar kapını.
Yıkılan gönülleri, incinen yürekleri, sızlayan bedenleri nasıl teskin edeceksiniz? Yıllarca ekmeğini, suyunu içtiğiniz adınızı o mekandan duyurduğunuz, sıfat kazandığınız yuvaya ihanetinizi nasıl telafi edeceksiniz, bizlere emanet edip giden şehitlere haklarınızı helal ettirebilecekmisiniz, onlar bir daha gelmeyecek ki, üzerinizde yafta gibi duracak, her anınızda kendilerini size hatırlatacak, katillerimizle omuz, omuza yürüdünüz diyecekler. Bu yük çok ağır, bedeli ondan daha büyük, tabiki vicdan varsa, olmayana sözümüz asla olmaz, nihayetinde o artık davadan, insanlıktan sıyrılmış nefsinin esiri olmuş. Kişilerdeki yüksek ego beraberinde kin ve nefret insanı şirazesinden çıkartıp şeytani düşüncelere gark ediyor ve olumsuz davranışlara sahne oluyor, ihanet başlıyor.
Elbette tüm insanların aynı düşünceye haiz olmalarını beklemek eşyanın tabiatına aykırı, ancak inanan, iman edip yola çıkan için bunun hiç bir önemi yok çünkü hizmeti kişiye değil yaradana yapıyor, o kimselerden asla ihanet bekleyemezsin, hain çıkmaz. Madde ile manayı karıştıranlar hiç bir vakit hizmetlerinde menfaatsiz icraat yapmazlar, türlü türlü kılığa girerler, önüne gelenle pazarlık ederler, bu onlar için normal bir davranıştır, ahlaki olarak görürler.
Anketçiler, ekran güzelleri her seçim öncesi verdikleri bilgileri seçim sonrası hezimeti hiç dillendirmezler sahada görünmezler, sadece kazançlarına bakarlar, aslında hepsi de balondan ibaret. Günü kurtaranlar ne aldıklarının hesabını yapar, kar kardır der cebine atar, gerisi ister yansın, isterse yıkılsın umurunda olmaz, çünkü tek gayeleri gün içerisinde yaptıkları hasat ve alacağı paye onlar için elzemdir gerisi teferruat, kaybetsin, kazansın.
Onlara sıfat veren yeri terk etmelerinin altında yatan amaç da bu, menfaat. Bu noktada derin düşünelim konunun analizini yapalım, bugün tüm senaryoları menfaat üzere kurgulayıp sahneleyenler birde iktidar olsaydılar neler olurdu düşünmek dahi istemem, devleti masaya yatırır parçalarlardı, nihayetinde işin içinde ben var, biz asla olmaz, kültürümüz, değerlerimiz yozlaştırılır bertaraf olur giderdi. İçimizde hali hazırda bu tabloyu okuyamayan bir sürü kör ve sağır var, gün geçmiyor ki gaf yapılmasın her sabah başka bir söylemle uyanıyoruz, ya hakaret ediyorlar, yada aşağılıyorlar. Demokratik hakların kullanılması zorlarına gidiyor oy alamadıkları bölgelerde yaşayanları hakir görüyorlar.
Herkes saçtığı tohumu hasat eder, buğdaydan arpa çıkmaz, ne ektinse onu biçersin, sen ne verdin ki fazlasını istersin, tarlaya gitmeden, tohum saçmadan, otunu almadan, suyunu vermeden toprak sana ürün vermez, insanda öyle. Kötü söz sahibine aittir hiç bir kimse kendinden olmadığı için aşağılayamaz, hakaret edemez bu demokrasi asla değildir. Seçene ve seçilene saygı en büyük erdemlilik, demokrasidir.
‘’Nefret ettiğiniz insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekarlık diyorum. O yüzden anlaşamıyoruz’’
( C.Bukowski)
ALLAH’A EMANET OLUN. Namık GEDİK