‘’ Bu masalar boş kalmaz gidenin yeri dolar. Bu vazolara bir şey olmaz yalnız çiçekler solar’’
İnsan hissiyatını kaybedince hiç bir etkiye tepki göstermez, adeta acı hissetmeyen kalpsiz bir canavar olur, hırs ve tamah bazen varoluşumuzun mecrağından çıkartarak nefsin hedeflediği noktaya doğru ilerleriz, bu yolda acı, keder, elem, vicdan yoktur bakışımız sadece ve sadece benliğimizedir. Değer yargılarımız bertaraf edilir insani ilişkiler törpülenir, hassasiyetlerimiz yok olur. Nefsin esareti altına girer oyuncağı oluruz.
İnsanlık kavgası yeryüzüne çıkışı ile başlamış bir tarafta mana diğer tarafta tamah, nefis, benlik davası bugünlere gelmiş. Hali hazırda devam edip gelmektedir, her halde ahirete kadar sürecek batıl, hak kavgası. Cephelerde yer alanlar arasında bazen geçişler zuhur etmekte, bir tarafta çile, diğer tarafta her arzu karşılanmakta adeta dünyada cenneti yaşamaktalar.
Terör örgütleri adam kazanmak için kırsal kesimden büyük şehirlere okumaya gelenleri üniversite kapılarında güler yüzle karşılayıp, önce ikramlarda bulunuyor daha sonra ev, para ve kadın en sonunda silahı beline takarak asıl maksatlarını icraata döküyorlar ve nur topu gibi bir terörist yaratıyorlar.
İradenin zayıf olduğu kimseler üzerinde büyük tesirler yaratarak sadık elaman olmaları temin ediliyor. Milli hissiyatı olmayan kimseler maalesef bu kervana rahatlıkla katılıyor. Toplum içerisinde kendi iradesi ile varlık gösteremeyenler onlara değer verdiklerini sandıkları topluluklara katılarak kendilerini ispat etme gayretine kapılıyorlar, donanımlı olanlar ilkeli ve sistemli gruplara katılarak bilgi dağarcıklarını artırma yoluna gidiyorlar, kitleler içerisinde rahat hareket etme imkanına haiz oluyorlar. Ülkemizde toplum hareketleri milli ve gayri milli olmak üzere ayrılıyor.
Milli olanlar kendilerinden emin, her türlü meşakkate rağmen hedefe ilerliyorlar bu zahmetli yolda zayıf iradeli ve nefislerine düşkün olanlar bir eli yağda, bir eli balda olanların safına katılıyorlar, fakat bir fazlalık var o cenaha geçtikleri vakit ne hikmetse geçmişlerini ön plana çıkartarak geldikleri yerin kusurlarını kapatmaya gayret ediyorlar, günümüzde olduğu gibi hizmet ehlini ve bu yolda canlarını siper edenleri bir çırpıda silip atıyorlar, elbette insanlar fikirlerini değiştirebilir ama bunu yaparken niçin eski yaftasını kullanmaktan vaz geçemiyorlar, oysa yanıbaşında kara toprağa düşen, zindanlara Yusufiye diyen arkadaşlarına sırt çevirirler, silip atarlar bunu nasıl izah edebilirler, kelimeler kifayetsiz kalır, hem o sıfatı kullanacaksın ama karşı yolda yürüyeceksin Kabilmisiniz, habil’mi?
Hangi karaktere haizsiniz siz seçin. Tarihin çöplüğü bu tip insan müsvetteleri ile dolu fani hayatında istediğini elde edebilir ancak uhrevi alemde kullandıkları insanlara hesap verecekler. Birçok kişi sohbetlerimizde bu hususları gündeme getirerek aklımızla alay etmekteler hani Karacaoğlan’ın dediği gibi;
Diriler, diriler gelirler,
Huzur-ı mahşerde divan dururlar.
Harami var diye korku verirler,
Benim ipek yüklü kervanımı var.
Doğru tekdir alternatifi yoktur, yalan çeşitlidir vaziyete göre uydurur karşıdakine deklere eder, bazen söyleyen kendi de inanır, bizim vazifemiz bunlara kim olmadıklarını, ne olmaları gerektiğini izah etmek, tabiiki anlayana. Bir insan bilerek celladın önüne gidermi?
Basireti bağlandı ise Allah korusun sonu çok hazin olur. İzah etsende delil sunsunda bildikleri yoldan dönmezler, ihaneti basiret sanarlar. Oysa gittikleri cenahta yıllarca çektikleri acıları, haksızlıkları, eziyetleri bir çırpıda unutuverdiler, geçmiş aslında zihnimizde ve bedenimizde derin ızdırap ve izler bıraktı. Meselemiz ne seccade nede yapılan hakaretler, zaten biliniyor huylu huyundan vazgeçer mi bunlar cinsine çeker, hadi bunlar aşikar da benden gözüküp caka satanlara ne demeli? Onlar hangi aklın himayesinde yol yürüyorlar anlamak mümkün değil, hani gittikleri yolu, kervancı başını ve ahalisini bilmessek belki haklı olabilirler deriz, ama görünen köy kılavuz istemez yani dün ne ise bugünde aynı noktadalar. Değişen ne onlarmı değişti gidenlermi?
Elbette gidenler dün baş çekip nutuk atanlar mangalda kül bırakmayanlar şimdi karşı kıyıda zevki sefaya dalmış el sallıyorlar.
Ne hazin bir tablo kim, kimin sırtında belli değil, geçmişe sırt çevirip mazisini unutmak aklın bir kısmını silmek, hatırlamamak, yeni deryalara dümen kırmak, unuttukları bir şey var geçmişi silebilirsiniz, o sizi bırakacak mı en küçük muhabbette dahi kendini hatırlatacak en büyük kor ateş işte o yakıp kavuracak, pişmanlıkta fayda etmeyecek.
Size selamı var ülkü devlerinin, davasını emanet edip şehadete koşanların, gazilerin, Yusufiyeyi medrese mezunlarının, Kılıçkıran’ın, Özmen’in, Çakıroğlu’nun emanet ettikleri davalarını soracaklar, bizden sonra ne yaptınız? Biz bıraktık şimdi menfaat peşindeyiz mi diyeceksiniz?
‘’ Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki Mustafa’lar ölür, ALLAH davası ölmez, Milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolda zafer yakındır. Zafer her zaman ALLAH’a inananlarındır’’ (M.Pehlivanoğlu)
Yorulan yorulsun ben yorulmasam,
Derviş makamından ben ayrılmasan.
Dünya kadısından ben sorulmasam,
Kalsın benim davam divana kalsın. (Pirsulltan)