‘’Her kişinin iki resulü vardır. Biri zahir dildir, diğeri batın. Zahir dildir, batın gönüldür. Dil Muhammed’e, Gönül Cebrail’e benzer’’ ( H.BEKTAŞİ VELİ)
İnsanoğlu yeryüzünde yaratılmış mahlukatlar içerisinde akli melekelerini ve uzuvlarını en iyi şekilde kullanan canlıdır. Düşüncesi ve eylemi daima her yöne öğüt verdiği gibi zarar verme eğilimi de vardır.
Bazen asıl yüzünü göstermez aslında zahiri görünüşüdür, gerçek duygu ve düşüncelerden hasıl olan yani iç dünyasına batın denilir. Bu iki vasıf üzerinden insanı okuyup değerlendirebilirsek gerçek yüzleri görme imkanına haiz oluruz.
Yıllarca yanlış bildiğimiz doğruları ancak alimlerin, abitlerin, ariflerin kelamlarında bulma imkanımız mevcut, mesele bizlerde öğrenme duygusu halen mevcut mu?
Yanlışların düzeltip bir ve beraber olunduğunda dünyaya yön vermek zor olmazsa gerek. Olaylardan ve yaşanan hayattan ders çıkartamayanlar tarihin çöplüğünde kendilerine yer bulur, ben bilirim, olmazsam olmaz, kibir ve gurur şeytanın sizi ele geçirdiğinin delilidir.
Yıllarca doğru yoldan yürüyoruz, buyurun sizde gelin diyenler acaba ne kadar haklılar, kendilerine önder olarak gördükleri kimselerin hem zahiri hemi de batın düşüncelerini ve hayat tarzlarını inceleme fırsatı varken ilgi ve alaka göstermiyor, işaret edilen yoldan gidilmiyor. İnanıyorum ama gereğini yapmıyorum, kitabı var ama okumuyorum, bunlara çoğaltmak mümkün ancak içtihata gelince sıfır, uygulama yok peki neye, nasıl, neden inanıyorsun, hangi hurafeye bel bağladın bunların cevabı aslında açık ve net, bu yolda yürüyenler ateşin de pişenler işaret etmiş ama mesele anlamak ve idrak edebilmek, yoksa filim şeridi gibi gözümüzün önünden geçer sadece seyrederiz, ders almayız ancak ilme vakıf olursak o vakit yola revan olmuş oluruz.
Nice ilim, irfan sahibi kibir ve egosunu bir tarafa bırakarak alimleri takip etmiş hisselerini almışlar ve geçmişte doğru bildikleri ancak yanlış olanları terk etmişlerdir. Gerçek olan zihnimizde olayları iyi analiz ederek doğru kararlar verebilmek bu ancak alimlerin ve ilmin ışığında gerçekleşir. Gönül gözü ( kalp gözü ) kapalı olandan ne kendine hayır gelir nede topluma. Bir işin en önemli yanı önce inanmak sonra azim gerekir, duymak, görmek ve hissetmek kalbi hususiyetlerden olur, içi kararmış olanların idrak etmesi asla mümkün değildir. Her yıl Kırşehir’de Hacı Bektaşi veli anma törenleri düzenlenmekte her yerden akın akın insanlar gelmekte peki Hacı Bektaşi veliyi ne kadar tanıyor, okuyor, sözlerinden hisse alıyoruz, yoksa sadece orada gözükmek için mi gidiyorlar?
Oysa yazmış olduğu makalat isimli eserinde bir takım konulara değinmiş, ancak okumayan bir güruh işlerine gelmediği için aykırı hareket etmeyi seçmişlerdir. İlmi bilgileri kendine düstur edinmeyenlerin kılavuzu şeytandır, sonrasında vay haline. Horasan erenleri de denilen bu kimseler yaptığı hareketlerle insanlara ders vermek gayesi ile anlamlı sözler sarf etmişlerdir, anlamak, görmek ve hissetmekle ancak hikmete ereriz sadece inadım demekle olmuyor, kalp ile tastik, dil ile ikra da bulunmak gerek. İnsanoğluna zevk sefa denince derdi, kederi unutur koşar haram olan daima hoşuna gider, helalin icrası zoruna gider, aslında normalde bakıldığında insan ömrünün temel taşı ALLAH dostu olanların işaret ettiği yoldur, elbette sonunda felah vardır mesele iman etmekten yani kalbi inanmaktan geçmektedir. Bakalım ne diyor veli; ‘’Biliniz ki insanın yaramaz fiilden sakınması gerekir. İnsan arı olmazsa, onun yaptığı işe şeytan karışır. İnanmazsan, bir( khamr) kabın içine içki koy, ağzını kapat ve denize at. Kabın dışını on defa yıka.
On yıl geçse de onun içi temizlenmez ve içinde ki yine içkidir.’’ Başka bir örnek; Bir kuyuya bir damla içki düşse, kuyunun bütün suyu boşaltılıp yere dökülse, suyun döküldüğü yerde ot bitse ve koyun bu otlardan yerse, onun eti yenmez.
Çünkü takva ehline göre haramdır. Yüce ALLAH’ın buyurduğu gibi ‘’Ey iman edenler! Rap kumar dikili taşlar ( putlar) Şarap, kumar, dikili , fal ve şans okları şeytan işi bir pisliktir; kurtuluşa ermek için buradan uzak durum’’. Yukarıda işaret ettiğimiz insan hangisi, herkes inanıyorum diyor ancak iman etmeyince bir önem arz etmiyor.
Hepimizin çevresinde mutlaka bu ve benzeri insanlar olacak, ancak elimizle ötelemeyeceğiz var gücümüzle anlatıp doğru bildiklerinin, yanlış olduğunu izah edeceğiz. İnsanın her hali cihat içredir, illa ki cephede çarpışmak değildir, eğriyi düzeltmek, doğruya yöneltmekte sayılır nihayetinde ALLAH rızası içindir. Ben; her vakit insanı kendi kabından çıkartır kibrin ve şehvetin kölesi yapar fiziki olarak inanır ancak kalben öyle değildir. Alimler, abitler, arifler elbette bizlere nasihatler ve kesitler bırakırlar, bizim idrak edip doğru yolu bulmamız tüm insanlığın hayrınadır. Hiçten var olmak, vücut bulmak herkesin kapasitesinde mevcut olmaya bilir. Anlamak, anlatabilmek, duymak ancak kişinin Hakka teslimiyeti ile olur.
Yer yüzünde tarihin tozlu sayfalarına bir göz atmak gerek, zira kibrin tavan yaptığı, iletişimin iyi olduğu bir devirde halen tanrıcılık oynayan güruh var, hayat felsefelerini, hal ve hareketlerini incelediğimiz vakit dışı başka, içi başka kimselerin gerçek yüzleri aşikar olacak.
‘’ Bedenine değil kendine değer ver, ve gönlünü olgunlaştır! Çünki kişi; bedeni kadar değil, ruhu kadar insandır’’ ( Gazali)
ALLAH,A EMANET OLUN
Namık GEDİK