‘’Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama, ihanet etme’’ (Mevlana)

 İnsan olarak, elbette inançlara ve ibadet yapılmasına saygı göstermek anayasal bir haktır, kimse, kimsenin inancı üzerinde baskı, mobing, kem gözle bakması söz konusu olamaz. İbadet hanelerin anayasanın verdiği yetki doğrultusunda uygun yerlerde faaliyette bulunması zorunluluktur.  Aksi gayri resmidir, kaçak olarak görünür.

 Ülkemiz sınırları dahilinde çeşitli dinlere haiz ibadethaneler mevcuttur, resmiyet çerçevesi dahilinde faaliyet göstermeleri şarttır, gayrısı illegaldir. Etkinliklerini sürdürürken misyonerlik yaparlar, insanları para ile yalan beyanlarla aldatırlarsa bu daha büyük suç teşkil eder, velhasıl Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer. Her kim hangi dine, inanca haiz olursa olsun, elbette saygı görecektir, ancak bulundukları ülkenin, yaşadıkları yerlerin kanununa, nizamına uygun faaliyet göstermek zorundadır, aksi durum gizli örgüt kapsamına girer. Yasanın öngördüğü yerlerde, mekanlarda kurulum yapıp hizmet verebilir. Türkiye cumhuriyeti anayasasında ‘’3194 imar kanununda yapılan değişiklikten verilen farklı kararlara baktığımızda, apartman bağımsız bölümün ev kilise olarak kullanıldığı gerekçesiyle imar planında konut alanı olarak ayrılan taşınmaza yapılan yapının ibadet yeri olarak kullanılamayacağı, aksi halde adli işlem yapılacağına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davalarda Danıştay onuncu dairesi verilen kararlarda (25), Avrupa insan hakları sözleşmesinin 9. Maddesi ile imar kanunu hükümlerine atıfta yapılarak dava konusu işlemlerde ibadet yerlerinin gelişi güzel yapılamasının ve imar planında mesken, dükkan, ofis vb. Olarak ayrılan yerlerin amacı dışında ibadet yeri olarak kullanılmasının mümkün olmadığı, imar planında mesken olarak ayrılan yapıların planda değişiklik yapılmadıkça ibadet yeri olarak kullanılamayacağı, aksi takdirde Türk Ceza Kanunu’nun 526. ve 529. Maddeleri uyarınca adli işlem yapılacağının belirtildiği vurgulanmış.’’  Her önüne gelen dilediği yerde, istediği konutlarda bu şekilde faaliyet göstermesi uygunsuzdur. İl ve ilçelerde misyonerlik faaliyeti gösteren yerlerin o ilin mülki amiri tarafından mutlaka kontrol edilmesi asli vazifeleridir, bu, ülkemiz sınırları dahilinde olunca elbette bizleri ziyadesi ile ilgilendirmektedir. AB ülkeleri, yani batı bizlerin ibadethanelerine kısıtlama getirerek birçok bölgede hizmet vermelerini engellemektedir. Fransa hükümeti İslamiyeti resmi olarak tanımadığından, İslama dair meseleler çoğunlukla yerel düzeyde camiler ve dini liderler tarafından ele alınmaktadır’’ Almanya, Fransa, Birleşik Krallık gibi ülkelerde toplumsal dışlama, kültürel yabancılaşma ve ekonomik eşitsizliklerle mücadele etmek zorunda bırakılmaktadırlar.  Ülkemiz yasaları açık ve nettir hiçbir kimseyi inancından dolayı ötelemez, ancak yasalara uygun hareket etmeleri şarttır. ‘’ Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.’’ (Madde 14:3/10/2001_ 4709/ 3 md) Gizli veya açıktan bu faaliyetleri gösteren birçok insan aramızda yaşamaktadır, milletimizin kadife yüzünü, güzel huyunu kendi nefisleri doğrultusunda kullanmakta bundan istifade ederek genç nesillere ulaşmaktadır. Devletin uluslararası insan hakları doğrultusunda inançlara verdiği değeri yanlış istikametlerde kullanması, yasal olarak tanınan sınırları dışına çıkarak, yasa dışı aktivitede bulunmaları laikliğe aykırı olduğu gibi gayri resmi örgütlenmedir, verilen hakları yanlış yönde kullanmaları devletin bütünlüğünü tehlikeye atmak, velhasıl yıkılmasını istemek anlamına gelir. Devletin göstermiş olduğu müsamahayı yanlış yorumlamak ve dış güçlerin lojistik destekleri, maalesef bu işleri meili olanları cesaretlendirerek aleni propaganda yapmaktadırlar. İnsanoğlu nefsi arzularını gerçekleştirmek için doğruyu eğriye, eğriyi başka bir eğriye tercih eder, sonrada insan içinde yine aynı politikasını sunmaktadır. Yeryüzünde aleni ve yeraltı faaliyetler devamlı surette olmuş hatta bunları fedai olarak kullanmışlardır. Batı geçmiş tarihinde tapınak şövalyelerini, doğu Haşhaşileri, yabancı istihbarat elemanlarının sulfeleri ile terör estirmişlerdir, bunların tümü dine dayalı hareket etmişler direktifleri oralardan almışlardır. Geçmişte yaşadığımız kırılmanın, asiliklerin, eşkiyalığın ve bugün doğumuzda cereyan eden terörün müsebbibi bu yapılanmalardır.

 Devletin bütünlüğüne zarar vermeyecek, aksine bütünleştirici hareket eden her kim olursa olsun onlar bu ülkenin bir parçasıdır, lakin hainlik yapar, bir yerlerden emir alırsa her ne kadar gizlesede bir gün mutlaka afişe olacak ve lanetlenecektir. Ülkenin gerek yerel, gerekse kamu yöneticileri bu konularda hassas davranarak yasa dışı oluşumlara fırsat vermemelidir.

‘’ Hasetçinin huzuru, çabuk darılanın dostluğu, yalancının ise yiğitliği olmaz’’ (HZ.Ali)

                                  ALLAH’A EMANET OLUN

                                                                                    Namık GEDİK